Sayfalar

18 Nisan 2013 Perşembe

Çalışma hayatında eşit davranma ilkesi

Çalışma hayatında eşit davranma ilkesi

 

Çalışma hayatında kimi işverenlerin yanlarında istihdam ettikleri personellere eşit davranmadıkları hepimizce bilinen bir gerçektir.

Bunu bir örnek ile açıklayalım: Mevcut eski personele yol ve yemek yardımı verildiği halde, yeni giren personele, deneme süresini başarı ile tamamlamış olmasına rağmen, yol ve yemek yardımı yapılmazsa ayrımcılık yapılmış ve dürüst davranılmamış olur. İşverenler personellerini yönetirken farklı davranışlar sergileyebilirler. Bu farklılık personelin eskiliğinden, tecrübesinden, kıdeminden, performansından, yaptığı işin niteliğinden kaynaklanabilir, ancak işveren tüm personeline keyfi ya da iyi niyet taşımayan davranış ve tutum içinde bulunamaz. Yasalarımızda bu gibi tavır, davranış, ayrımcılık ve dürüst olmayan tutumu önleyen maddeler bulunmaktadır.

Önce Anayasamızda konu hakkındaki maddeye göz atalım:

Anayasa’nın; Kanun önünde eşitlik” başlıklı 10’uncu maddesi; Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.

Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz.

Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz.

Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.

Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.”

Medeni Kanun’un “Dürüst davranma” başlıklı 2’nci maddesini incelersek; “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.” denmektedir.

5378 sayılı Özürlüler Kanunu’nun, “İstihdam” başlıklı 14’üncü maddesinde; “İşe alımda; iş seçiminden, başvuru formları, seçim süreci, teknik değerlendirme, önerilen çalışma süreleri ve şartlarına kadar olan safhaların hiçbirinde özürlülerin aleyhine ayrımcı uygulamalarda bulunulamaz. Çalışan özürlülerin aleyhinde sonuç doğuracak şekilde, özrüyle ilgili olarak diğer kişilerden farklı muamelede bulunulamaz.

Çalışan veya iş başvurusunda bulunan özürlülerin karşılaşabileceği engel ve güçlükleri azaltmaya veya ortadan kaldırmaya yönelik istihdam süreçlerindeki önlemlerin alınması ve işyerinde fiziksel düzenlemelerin bu konuda görev, yetki ve sorumluluğu bulunan kurum ve kuruluşlar ile işyerleri tarafından yapılması zorunludur. Özürlülük durumları sebebiyle işgücü piyasasına kazandırılmaları güç olan özürlülerin istihdamı, öncelikle korumalı işyerleri aracılığıyla sağlanır.

Korumalı işyerleriyle ilgili usûl ve esaslar Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ve Özürlüler İdaresi Başkanlığınca müştereken çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.” hükmü yer almaktadır.

Son olarak 4857 sayılı İş Kanunu eşitlik ilkesi hükmünü hatırlayıp yazımızı sonlandıralım:

4857 sayıl İş Kanunu’nun,  “Eşit Davranma İlkesi” başlıklı 5’inci maddesi aşağıdaki şekildedir. İş ilişkisinde dil, ırk, cinsiyet, siyasal düşünce, felsefî inanç, din ve mezhep ve benzeri sebeplere dayalı ayırım yapılamaz. İşveren, esaslı sebepler olmadıkça tam süreli çalışan işçi karşısında kısmî süreli çalışan işçiye, belirsiz süreli çalışan işçi karşısında belirli süreli çalışan işçiye farklı işlem yapamaz. “İşveren, biyolojik veya işin niteliğine ilişkin sebepler zorunlu kılmadıkça, bir işçiye, iş sözleşmesinin yapılmasında, şartlarının oluşturulmasında, uygulanmasında ve sona ermesinde, cinsiyet veya gebelik nedeniyle doğrudan veya dolaylı farklı işlem yapamaz. Aynı veya eşit değerde bir iş için cinsiyet nedeniyle daha düşük ücret kararlaştırılamaz. İşçinin cinsiyeti nedeniyle özel koruyucu hükümlerin uygulanması, daha düşük bir ücretin uygulanmasını haklı kılmaz.

İş ilişkisinde veya sona ermesinde yukarıdaki fıkra hükümlerine aykırı davranıldığında işçi, dört aya kadar ücreti tutarındaki uygun bir tazminattan başka yoksun bırakıldığı haklarını da talep edebilir. 2821 sayılı Sendikalar Kanununun 31’inci maddesi hükümleri saklıdır.

20’nci madde hükümleri saklı kalmak üzere işverenin yukarıdaki fıkra hükümlerine aykırı davrandığını işçi ispat etmekle yükümlüdür. Ancak, işçi bir ihlalin varlığı ihtimalini güçlü bir biçimde gösteren bir durumu ortaya koyduğunda, işveren böyle bir ihlalin mevcut olmadığını ispat etmekle yükümlü olur.”

Sonuç olarak işverenlerin personellerine karşı ayrımcılık yapmamaları, dürüst ve eşit davranmaları gerekmektedir. Aksi halde işçiler yasal haklarını kullanıp İş Kanunu’nun 24’üncü maddesi gereği iş sözleşmesini haklı nedenle fesh edebilir hatta tazminat kazanabilirler.

Tarih:17.04.2013

Kaynak:www.MuhasebeTR.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder