Sayfalar

14 Ocak 2012 Cumartesi

Fazla Çalışma Yapanların Ara Dinlenme Süresi Artar mı

Fazla Çalışma Yapanların Ara Dinlenme Süresi Artar mı?

4857 sayılı İş Kanunu’nun 63. maddesi ile bu maddeye istinaden çıkarılmış olan İş Süreleri Yönetmeliği günlük ve haftalık iş sürelerini düzenlemişken, aynı Yasa’nın 68. maddesi de ara dinlenmeyi ve dinlenme sürelerini hüküm altına almıştır.

I- GİRİŞ

Ara dinlenme süresi hem çalışanlar hem de çalıştıranlar için önemli bir yere sahiptir. Ayrıca Anayasa’nın 50. maddesinde belirtilen çalışma şartları ve dinlenme hakkı içinde yer almaktadır. Çalışanların çalışma sürelerinin ortalama bir zamanında belli bir süre ile çalışmalarına ara vermelerine ve dinlenmelerine, ihtiyaçlarını karşılamaya imkân verilmesi önemli ve aynı zamanda da zorunludur. Ara dinlenme çalışanların çalışma verimini artıracak, çalıştıranlara da çalışanın veriminin artması ile ihtiyaç duyduğu mamulün ortaya çıkmasında fayda sağlayacaktır.

İşletmelerimizde ara dinlenmesi konusu tartışmalı konulardan biridir. Bu konuda gerek çalışanlarımızın, gerekse işveren vekili konumundaki uygulamacılarımızın eksik bilgi sahibi olması bu tartışmalara sebebiyet vermektedir. Öncelikle çalışanlarımızın biz denetim elemanlarına sordukları sorulardan elde ettiğimiz kanaat pek çok çalışanın İş Kanunu gereği verilmesi zorunlu olan bu ara dinlenmesini iş süresinden saydıklarıdır. Oysa ara dinlenmeleri iş süresinden sayılmaz.

Bu makalemizde çalışma yaşamında önemli bir yeri olan “ara dinlenme süresi”ni yasal hükümler, çalışma yaşamındaki uygulamalar ve Yargıtay kararları çerçevesinde irdelemeye çalışırken, fazla çalışma yapan işçinin ara dinlenme süresinin artıp artmayacağına açıklık getireceğiz.

II- ARA DİNLENMESİNİN ANLAMI, SÜRESİ VE TARTIŞMALI KONULAR

Ara dinlenmesi işçinin çalışma yükümlülüğünün bulunmadığı, bu süreyi nerede ve nasıl geçireceğine serbestçe karar verebileceği bir zaman dilimidir. Çalışma süresinin düzenlenmesine ilişkin hükümler iş gücünü korumayı hedeflemiştir. Çalışma süresine ilişkin yasal düzenlemede; Ara dinlenmeleri iklim, mevsim, yöredeki gelenekler ve işin niteliği göz önünde tutularak yirmi dört saat içinde kesintisiz oniki saat dinlenme süresi dikkate alınarak düzenlenir hükmü getirilmiştir. Ara dinlenmesi İş Kanunu’nda ayrıca düzenlenmiştir (4857 s.K. md. 68).

1- Anlamı; İş Yasası, günlük çalışma süresi içinde işçiye dinlenmesi ve yemek, içmek gibi ihtiyaçlarını giderebilmesi için ara dinlenmesi verilmesini öngörmüştür. Normal olarak ara dinlenmesi, çalışma süresinin ortalama bir zamanında verilir. Bu zamanın ayarlanmasında o yerin gelenekleri ve işin gereği göz önünde tutulur (4857 s.K. md. 68/I).

2- Süresi; Ara dinlenmesi sürelerini Yasa günlük çalışma sürelerine bağlamıştır. Yasa’nın 68. maddesine göre işçilere;

1- 4 saat ve daha kısa süreli işlerde 15 dakika,

2- 4 saatten fazla ve 7,5 saate kadar (7,5 saat dahil) süreli işlerde yarım saat,

3- 7,5 saatten fazla süreli işlerinde bir saat

ara dinlenmesi verilir.

Bu dinlenme süreleri en az olup aralıksız verilir. Ancak bu süreler, iklim, mevsim, o yerdeki gelenekler ve işin niteliği göz önünde tutularak sözleşmeler ile aralı olarak kullandırılabilir (4857 s.K. md. 68/II, III).

Ara dinlenmesi, bir işyerinde işçilere aynı veya değişik saatlerde kullandırılabilir (4857 s.K. md. 68/IV). Ara dinlenmeleri çalışma süresinden sayılmaz (4857 s.K. md. 68/Son). Bunun sonucu olarak ara dinlenmeleri için işveren işçiye ücret ödemek zorunda değildir. Yargıtay’a göre, toplu iş sözleşmesinde ara dinlenmesinin iş süresinden sayılacağına ilişkin hüküm bulunsa dahi, işçi ara dinlenmesinde çalıştırılmamışsa, bu süre fazla çalışma sayılmaz ve zamlı ücret istenmez. İşçiye sadece normal ücretin ödenmesi gerekir([1]).

İşçi ara dinlenmesini serbestçe kullanabilir, dinlenme süresini işyeri dışında geçirebilir. Yargıtay’a göre, işçi bir iş yapmasa bile ara dinlenmesinde işyerinde işverenin emrinde kalıyorsa bu süre iş süresinden sayılır.

Yine Yargıtay’ın bir kararında, ara dinlenmesi esnasında çıkacak aksaklık ve noksanlıkları gözetmek ve bunlara müdahale etmek için işyerinden ayrılmayıp yemeğini orada yemek suretiyle ara dinlenmesini işbaşında geçiren işçinin fazla çalışma talebinin kabul edilmemesi, ancak toplu iş sözleşmesinde bu durum için öngörülen tazminatın ödenmesi gerektiği belirtilmiştir([2]).

Yargıtay’ın bu konuda tartışılabilecek nitelikte başka kararları da vardır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’na göre, “yemeğin çalışma yerine getirilmesi ve getirilen yemeğin çalışma yerinde yenmiş olması, davacının ara dinlenmesinden yararlanmadığını göstermez ki, yemek ve benzeri ihtiyaçlar giderilmeden kampanya süresince her gün fasılasız 12 saat çalışma yapıldığı iddiası da hayatın normal akışına ve beşer takatine uygun düşmez.”([3]).

Üç vardiya sistemi ile yarım saatlik ara dinlenme verilmeden günde 8 saat devamlı çalışıldığı iddiasına karşı, bu süre içinde bir kimsenin yemek yeme ve diğer tabi ihtiyaçları için yarım saatlik süreyi kullanmış olacağının kabulü hayatın normal akışı icabıdır([4]). Yine Yargıtay’a göre, toplu sözleşmesinde dinlenme sırasında işçilerin işyerlerini terk edemeyecekleri yolundaki kayıt ara dinlenmesi kavramının anlam ve amaçlarını sınırlayıcı ve bu hakkın özünü zedeleyici bir kayıt olarak düşünülemez. Olsa olsa kısa süre içerisinde dinlenmeden sonra işe zamanında devamını sağlamaya yönelik bir tedbir olarak düşünmek gerekir. Bu nedenle, bu süre iş süresinden sayılıp fazla çalışma şeklinde değerlendirilemez([5]).

Yargıtay kararına göre normal çalışma saatlerinde çalışan bir işçinin ara dinlenmesi yapmaması hayatın olağan akışına ve gerçeğe uymaz. Yemek, çay içmek ve diğer tabi ihtiyaçlar için bir zamanın kullanılması zorunludur. Görülen işin itfaiye işi olması ve ara dinlenmesinin işyerinde geçirilmesi bunun kullanılmadığı anlamına gelmez([6]).

Ara dinlenmesi ile ilgili önemli konulardan birisi günlük çalışma süresi 7,5 saatin ve haftalık 45 saatin üzerinde olan çalışmalarda (fazla çalışmalarda) ara dinlenme süresinin ne olacağıdır? Çalışma hayatımızda pek çok işyerimizde günlük çalışma süreleri 7,5 saatin çok üzerine çıkmakta 12 saate hatta 14 saate kadar ulaşmaktadır.

İşveren veya vekilleri, uygulayıcıları yasa metininden işçiye ne kadar çalışırsa çalışsın verilebilecek ara dinlenmesinin 1 saat olabileceği yorumunu çıkartmaktadırlar. Gerçekten de yasa metninde işçinin günlük çalışma süresinin 7,5 saati aşması koşulunda verilecek ara dinlenmesi süresi 1 saat olarak belirtilmektedir.

Bu konuda yasal düzenleme tereddütlere neden olduğundan konuya yine içtihatta çözüm aramamız gerekiyor. Konuyla ilgili bir yüksek mahkeme kararı aradığımız sorulara yanıt vermektedir([7]).

“Uygulamada 7,5 saatlik çalışma süresini çok fazla aşan çalışma sürelerine de rastlanıldığından, özellikle 10 saati aşan çalışmalar bakımından ara dinlenmesinin en az 1,5 saat olarak belirlenmesi zorunluluğu ortaya çıkmıştır. Günlük 14 saatlik fiili çalışma süresi belirleyen uygulamalarda ise ara dinlenme süresi en az 2 saat olmalıdır.”

Görülebileceği gibi Yasa’da her ne kadar öngörülmemiş olsa da yüksek mahkeme sürekli yaşanan husumetlerden dolayı konuya iş yaşamının gerçeklerini göz önüne alarak yaklaşmış ve uzun süren işlerde verilecek ara dinlenmelerin 1 saatten fazla olması gerektiği sonucuna ulaşmıştır.

İşçinin kendi isteği ile veya başka bir yere gitme imkânının fiziken mümkün olamayacağı durumlarda işyerinde bulunmasının ara dinlenmesi kullanmadığı anlamına gelip gelmeyeceği de önemli konulardan birisidir. Bu konuda Yargıtay’ın şu kararı önemlidir. “Taraflar arasındaki uyuşmazlık toplu iş sözleşmelerindeki düzenlemeler uyarınca vardiyalı çalıştırılan davacı işçiye işyerindeki vardiyalı ve fiili çalışma şekline göre zamlı ara dinlenme ücretinin ödenip ödenmeyeceği noktasında toplanmaktadır. Davalı işveren vardiyalı çalışan işçilerden ara dinlenmesi sırasında zorunlu olarak işbaşında bulunması gereken işçilere ara dinlenmesi ücretinin verildiğini, ara dinlenmelerini işyeri mahallinde veya dışında serbestçe kullanabilme imkânına sahip işçilerin ise salt toplu iş sözleşmesindeki düzenlemeden hareketle zamlı ara dinlenme ücretine hak kazanamayacağını savunmaktadır. Toplu iş sözleşmesinin anılan hükmü, vardiyalı işçi çalıştırılan işyerlerinde ve işçinin ara dinlenmesini işin niteliği gereği fiilen çalışarak geçirmesi halinde uygulanma olanağına sahiptir. İşçinin salt ara dinleme sırasında işyerinde bulunması önemli olmayıp, bu süre içinde ara dinlenme yokmuş gibi çalışıyor olması da gerekir. İşçinin ara dinlenme sırasında kendi isteği ile veya başka bir yere gitme imkânının o sırada fiziken mümkün olmaması nedeniyle işyerinde bulunması halinde söz konusu alacağa hak kazanması mümkün değildir.” Bu karar bağlamında, işçinin kendi isteği ile veya başka bir yere gitme imkânının fiziken mümkün olamayacağı durumlarda işyerinde bulunmasının ara dinlenmesi kullanmadığı anlamına gelmeyeceği ortaya çıkmaktadır.

Tartışılan diğer bir konu da işçi ara dinlenmesini kullanmayıp çalışırsa ne olacağıdır?

Çalışma yaşamında işçilerimizin bir kısmının ara dinlenmesi esnasında çalıştığı ve dinlenmediği görülmektedir. Böyle bir durumda ne olacaktır?

“İşçi ara dinlenme saatinde tamamen serbesttir. Bu süreyi işyeri içinde ya da dışında geçirebilir. İşyerinde geçirmesi halinde bu süre içinde çalışmaya devam etmesi durumunda ara dinlenmesi verilmemiş sayılır. Ancak işçi işyerinde kalsa bile, ara dinlenmesi süresini serbestçe kullanabilir, bu süre içinde çalışmaya zorlanamaz.”

Görüldüğü gibi esas olan işçinin ara dinlenmesi sırasında çalışmamasıdır. Ayrıca çalışmaya da zorlanamaz. Ancak kendi kabulü ile çalışırsa bu durumda ara dinlenmesi yapmamış sayılacak ve kendisine ücret ödenmesi de gerekecektir. Burada karşımıza bir soru daha çıkmaktadır. Bu durumda ödenecek ücret fazla mesai olarak mı değerlendirilecektir. Yine Yargıtay kararına göre; “Ara dinlenmesi için ücret ödenmesi gerekmez. Ancak, bu süre işçiye dinlenme zamanı olarak tanınmamışsa işçinin normal ücretinin ödenmesi gerekir. Bu sürenin haftalık 45 saati aşan kısmını oluşturması halinde ise, zamlı ücret ödenmelidir.”

Karardan da anlaşılacağı üzere işçi ara dinlenmesi sırasında çalışırsa bu fazla mesai olarak kabul edilmeyecek, ancak çalışılan süre haftalık iş süresi olan 45 saati aşarsa fazla mesai olarak değerlendirilecektir.

Çalışma yaşamımızda Yasa’da öngörülen ara dinlenmelerinden ayrı olarak, toplu iş sözleşmelerinde veya iş sözleşmelerinde çalışma süresinin içinde ücret kesintisi yapılmaksızın, işçilerin dinlenmesi, çay, limonata gibi içecekler ile sigara içilmesi için genellikle onar veya onbeşer dakikalık molaların kullandırıldığı görülmektedir. Yargıtay’a göre, toplu iş sözleşmesinde sigara içilmesi yasak olan yerlerde çalışan işçiler için kabul edilen sigara molası, gördükleri işin niteliği itibariyle her zaman sigara içilebilen işlerde çalışan işçiler hakkında uygulanmaz([8]).

İşverenler hakkında; ara dinlenmesi ile ilgili hükümlere muhalefet etmeleri halinde 4857 sayılı İş Yasası’nın 68. maddesine aykırılıktan aynı Yasa’nın 104. maddesi gereğince, idari para cezası uygulanmaktadır.

IV- SONUÇ

4857 sayılı İş Yasası’nın 68. maddesi ara dinlenmeyi ve ara dinlenme sürelerini düzenlemiştir. Ara dinlenme süresi hem çalışanlar hem de çalıştıranlar için önemli bir yere sahiptir. Ayrıca Anayasa’nın 50. maddesinde belirtilen çalışma şartları ve dinlenme hakkı içinde de yer almaktadır. Çalışanların çalışma sürelerinin ortalama bir zamanında belli bir süre ile çalışmalarına ara vermelerine ve dinlenmelerine, ihtiyaçlarını karşılamalarına imkân verilmesi önemli ve aynı zamanda da zorunludur.

İş Yasası’nda ara dinlenme süreleri işyerindeki günlük çalışma sürelerine göre belirlenmiştir. Günlük çalışma süresine göre; 4857 sayılı İş Yasası’nın 68. maddesi bağlamında,

a) 4 saat ve daha kısa süreli işlerde 15 dakika,

b) 4 saatten fazla ve 7,5 saate kadar (7,5 saat dahil) süreli işlerde yarım saat,

c) 7,5 saatten fazla süreli işlerinde bir saat

ara dinlenmesi verilir.

Makalemizde çalışma yaşamımızda ara dinlenmesi ile ilgili tartışmalı olan konulara dikkat çekmek istedik. İşverenlerimizin, vekillerinin ve uygulayıcıların tespit ve değerlendirmelerden yararlanmaları yerinde olacaktır. Makalemizin başlığı oluşturan konu ile ilgili olarak ise, Yasa’da her ne kadar açıklık bulunmamış olsa da Yargıtay’ın kararları doğrultusunda devamlı şekilde uzun süren çalışmalarda (günlük 12 saat ve üzeri) verilecek ara dinlenmelerin 1,5 saatten fazla olması veya sayılması gerektiği sonucuna ulaşılmaktadır.

Ara dinlenme süresi ile çalışanlar çalışma gününün ortalama bir zamanında yorgunlukları üzerlerinden atmaktalar, ihtiyaçlarını gidermekteler ve kalan çalışma süresine daha dinç, sağlıklı girerek işine ve işyerine daha özen göstermektedirler. Bu durumun işyerlerini olumlu olarak etkileyeceği, işçilerin verimliliklerinde, üretimde, karlılıklarda artışı meydana getireceği bilinen bir gerçektir. Bu bağlamda gerek istenilen olumlu sonuçların alınması gerekse de idari para cezası yaptırımları ile karşı karşıya kalınmaması için İş Yasası’nın 68. maddesi hükümleri dikkate alınarak asgari ara dinlenme sürelerinin işçilere verilmesi yerinde olacaktır.

Erol GÜNER*

E-Yaklaşım

 

Gece çalışmaları

Gece çalışmaları

Son günlerde tarafımıza sorulan sorular içinde "gece çalışmaları" çoğunluk arz etmeye başladı. Ben de buna dayanarak açıklamalarda bulunma ihtiyacı hissettim.

İş hukukunun "işçiyi koruma" mantığı çerçevesinde gece çalışmaları ayrı ve özel bir düzenlemeyle 4857 sayılı İş Kanununun 69.maddesinde ele alınmış. Buna göre; çalışma hayatında "gece" en geç saat 20.00′de başlayarak en erken saat 06.00′ya kadar geçen ve her halde en fazla 11 saat süren dönemdir.

Kanun koyucu öncelikle "gece"nin tanımını vererek tanımlayıcı bir hukuk kuralı ihdas etmiştir. Bunun nedeni esasen "gece"nin gün içerisinde hangi zaman dilimini kapsadığına bağlı olarak birçok hukuk kuralının bulunmasıdır. Günün belirtilen dönemine denk gelen çalışmalar "gece işi" sayılacak ve gece çalışmasına ilişkin hükümler uygulanacaktır. Ancak uygulamada çalışma süresinin tam da bu belirtilen saatler arasında olmaması da ihtimal dahilindedir. Bir başka deyişle, bazı vardiyalar hem gece çalışma süresine hem de gündüz çalışma süresine rastlayabilir.

Bu durumda söz konusu çalışmayı gece çalışması olarak mı yoksa gündüz çalışması olarak mı değerlendirmek gerekecektir? Zira her iki tür çalışma son derece farklı uygulamaları da beraberinde getireceklerdir. Bu sorunun cevabını, 4857 sayılı İş Kanunu md.76/2 uyarınca çıkarılan Postalar Halinde İşçi Çalıştırılarak Yürütülen İşlerde Çalışmalara İlişkin Özel Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik vermektedir. Söz konusu yönetmelik md.7/2 uyarınca " çalışma süresinin yarısından çoğu gece dönemine rastlayan bir postanın çalışması, gece çalışması sayılır". Ancak çalışmanın tam yarısı geceye diğer yarısı ise gündüze denk geliyorsa, bu durumda işin gece çalışması olduğu kabul edilerek değerlendirme yapılmalıdır. Örneğin işçinin çalışması 16:00–24:00 vardiyası ise, çalışmanın yarısı geceye diğer yarısı da gündüze denk geldiğinden, bu çalışma gece çalışması olarak değerlendirilecektir.

Kanunda gece çalışmalarının süresinin 7,5 saati geçemeyeceği ifade edilmiştir. Yine İş Kanunu md.41/6 uyarınca gece çalışmalarında fazla çalışma yapılması mümkün değildir. Gece çalışması ihtiyacı, İş Kanunu md.76/2'de de belirtildiği üzere; nitelikleri dolayısıyla devamlı çalıştıkları için durmaksızın birbiri ardına işçi postaları çalıştırılarak işletilen yahut nöbetleşe işçi postaları ile yapılan işlerde muhakkak doğmaktadır. Gece çalışması yapılması için ikinci ihtimal ise işverenin yönetim hakkına dayanarak vereceği kişisel karar sonucunda mevzubahis olabilir. Belirtildiği üzere, gece çalışmalarının 7,5 saatten fazla yapılması mümkün değildir. Yargıtay gece çalışmalarında 7,5 saatin üzerindeki çalışmaların fazla çalışma olarak değerlendirilmesi yönünde görüş bildirmiştir. Buna göre; işçilerin gece çalışmaları günde yedi buçuk saati geçemez. Bu hal de günlük çalışmanın, dolayısıyla fazla çalışmanın bir sınırını oluşturur. Gece çalışmaları yönünden haftalık 45 saat olan yasal çalışma sınırı aşılmamış olsa da günde 7,5 saati aşan çalışmalar için fazla çalışma ücreti ödenmelidir.

Yine Yüksek Mahkeme'ye göre; iki posta sisteminin uygulandığı hastanede çalışan hemşire, bunu bilerek işe girmiş olsa da, çalışma koşullarını belirleyen kaynaklar sıralamasında daha üst sıralarda yer alan yönetmeliğin, gece postalarında işçilerin 7,5 saatten fazla çalıştırılamayacaklarına ilişkin hükmü karşısında, iş sözleşmesi ile işyeri uygulamasının bağlayıcılığından söz edilemeyeceğinden, mevcut durum 4857 sayılı İş Kanununa göre işçiye haklı fesih imkanı vermektedir.

Bu husus özellikle iki vardiya çalışılan işyerlerinde daha hassas bir durum arz etmektedir. Zira iki vardiya sistemindeki çalışma başlangıç ve bitiş saatleri, yapılacak çalışmanın hukuki niteliğini de belirlemektedir. Şöyle ki; postalar halinde çalışılırken vardiyalar 08:00-20:00 ve 20:00-08:00 olarak belirlenirse, ilk vardiya gündüz çalışması, 2.vardiya ise gece çalışması olarak değerlendirilecektir.

Bu durumda, gece çalışması aşağıda da görüleceği üzere 7,5 saati geçemeyeceğinden ve bu sürenin üzerindeki çalışmalar, haftalık 45 saatin içinde kalınsa bile Yargıtay kararları uyarınca fazla çalışma olarak değerlendirileceğinden, bu vardiya sistemi işveren açısından maliyetli olacaktır. Ancak vardiya sistemi 13:00-01:00 ve 01:00-13:00 olarak belirlenirse, her iki vardiya da gündüz çalışması olarak değerlendirilecektir. Ayrıca bu sistemle hem gece çalışmasının 7,5 saati geçemeyeceği kuralına riayet edilmiş olacak, hem de işgücü maliyetinin artması engellenmiş olacaktır. Vardiyanın 00:00-12:00 ve 12:00-00:00 olarak belirlenmesi halindeyse, vardiyalardan biri gece çalışması olmasına rağmen bu defa 7,5 saat aşılmamış olacağından yine sıkıntı yaşamayacaktır.

Serkan ODAMAN
Gözlem Gazetesi

 

25 yaşını dolduran prim ödeyecek

Okurlarımızdan genel sağlık sigortasıyla ilgili her gün yüzlerce soru geliyor. Gerçekten herkes ne olacağı konusunda endişeli ve çoğu kişinin de uygulama konusunda bilgilendirmeye ihtiyaçları var gibi görünüyor. Bu köşede bir kaç yazımda okurlarımızı aydınlatmaya çalıştım. Önceki gün ev hanımlarının eşlerinden sağlık yardımı alacaklarını yazdım ama o kadar çok soru var ki, konuyu ayrıntılı incelemek gerekecek.

Eş ve çocukların durumu

Öncelikle genel sağlık sigortasında eş ve çocukların durumunu iyice anlatmak gerekiyor sanırım. Sigortalı olarak çalışan, isteğe bağlı sigorta primi ödeyen veya SGK’dan emekli aylığı alan kişilerin kendileri zaten genel sağlık sigortasından yararlanabiliyor. Buna göre sigortalı olarak çalışan, isteğe bağlı sigorta primi ödeyen veya SGK’dan emekli aylığı alan kişilerin;

-Eşi,
-18 yaşını, lise ve dengi öğrenim veya 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunu’nda belirtilen aday çıraklık ve çıraklık eğitimi ile işletmelerde mesleki eğitim görmesi halinde 20 yaşını, yüksek öğrenim görmesi halinde 25 yaşını doldurmamış evli olmayan çocukları,
-Yaşına bakılmaksızın bu kanuna göre malul olduğu tespit edilen evli olmayan çocukları,
-Geçimi sigortalı tarafından sağlanan, her türlü kazanç ve irattan elde ettiği gelirler toplamı yürürlükte bulunan asgari ücretin net tutarından daha az olan ve diğer çocuklarından sağlık yardımı almayan ana ve babası, bakmakla yükümlü olunan kişi sayılacaktır. Bunlar herhangi bir prim ödemeyecek. Öğrencilerin anne-babaları üzerinden sağlık yardımı alması için mutlaka aktivasyon yaptırmaları gerekecek. Müstehaklık sorgulamasında öğrenci olmasına rağmen müstehak olmayanlar mutlaka öğrenci belgeleri ile SGK’na başvurmalı ve aktivasyon yaptırmalılar. Örneğin, 22 yaşında üniversite öğrencisi bir erkek çocuğun sağlık yardımı almaya devam etmesi, prim ödemek zorunda kalmaması için okuldan alacağı öğrenci belgesini SGK’na vererek aktivasyon yaptırması gerekiyor.

Anne-babasına kendi üzerinden sağlık yardımı verilenler endişe ediyor. Bu uygulama devam edecek. Bunda bir değişiklik yok.

Ancak, eğitime devam etmeyen 18 yaşını bitirmiş erkek çocuklar ile 25 yaşını doldurmuş üniversite öğrencisi erkek çocuklar gelir testine girerek eğer kişi başına 295,50 TL’den fazla gelirleri olursa genel sağlık sigortası primi ödemek zorunda kalacak.

Yurt dışında yaşayanlar
Yurt dışında yaşayan Türk vatandaşlarının adrese dayalı nüfus kayıt sisteminde ikametleri Türkiye’deki adresleri kayıtlıysa SGK otomatik olarak bu kişileri de genel sağlık sigortası kapsamına koyacak. Ve bunlar da gelir testi sonucuna göre prim ödemek zorunda kalabilecekler. Eğer nüfus müdürlüğünde ikamet adresi yurt dışı olarak düzeltilirse genel sağlık sigortası primi ödemeyecekler.
Sigorta öncesi doğumu borçlanamazsınız
Okurumuz Ahmet Utlu”Eşim 1990 yılında 1. çocuğumuzu ve 1995 yılında da 2. çocuğumuzu dünyaya getirdi. Bu tarihlerde çalışmıyordu. İlk defa 04/04/2000 yılında sigortalı olarak çalışmaya başladı. Toplam 4085 işgünü pirimi yattı ve hala çalışmakta çocuklarımızın ikisi de okumaktadır. Eşim bu şartlarda doğum borçlanması yapabilir mi?” diyor.
Doğum borçlanması ile ilgili uygulamada, SGK sigortalılık öncesi doğumları borçlanma kapsamına almıyor. Bu nedenle eşiniz ilk defa sigortalı olduğu 04/04/2000 tarihinden önce, 1990 ve 1995 yıllarında yaptığı doğumları borçlanamayacaktır. Kişisel görüşüm, annelere bu hakkın kullandırılması olduğu yönündedir. Umarız SGK görüş değiştirir ve annelere de tıpkı erkeklerin askerlik borçlanmasında olduğu gibi sigortalılık öncesi doğumları borçlanma hakkı tanır.

Kaynak: Star Gazetesi

Özürlü istihdam teşvikinden yararlanan işyerleri çizelgeleriniz hazır mı?

 

Özürlü istihdamında teşvik konusu genişletilmiştir.

Bu konuda 4857 sayılı Kanunun 30 uncu maddesi 5763 sayılı Kanunun 2 nci maddesi ile değiştirildi ve altınca fıkrada bu konu düzenlendi.

“Özel sektör işverenlerince bu madde kapsamında çalıştırılan 17.7.1964 tarihli ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa tabi özürlü sigortalılar ile 1.7.2005 tarihli ve 5378 sayılı Kanunun 14. maddesinde belirtilen korumalı işyerlerinde çalıştırılan özürlü sigortalıların, aynı Kanunun 72. ve 73. maddelerinde sayılan ve 78. maddesiyle belirlenen prime esas kazanç alt sınırı üzerinden hesaplanan sigorta primine ait işveren hisselerinin tamamı, kontenjan fazlası özürlü çalıştıran, yükümlü olmadıkları halde özürlü çalıştıran işverenlerin bu şekilde çalıştırdıkları her bir özürlü için prime esas kazanç alt sınırı üzerinden hesaplanan sigorta primine ait işveren hisselerinin yüzde ellisi Hazinece karşılanır. İşveren hissesine ait primlerin Hazinece karşılanabilmesi için işverenlerin çalıştırdıkları sigortalılarla ilgili olarak 506 sayılı Kanun uyarınca aylık prim ve hizmet belgelerinin yasal süresi içerisinde Sosyal Güvenlik Kurumuna verilmesi ve sigortalıların tamamına ait sigorta primlerinin sigortalı hissesine isabet eden tutarı ile Hazinece karşılanmayan işveren hissesine ait tutarın ödenmiş olması şarttır. Bu fıkraya göre işveren tarafından ödenmesi gereken primlerin geç ödenmesi halinde, Hazinece Sosyal Güvenlik Kurumuna yapılacak ödemenin gecikmesinden kaynaklanan gecikme zammı, işverenden tahsil edilir. Hazinece karşılanan prim tutarları gelir ve kurumlar vergisi uygulamalarında gider veya maliyet unsuru olarak dikkate alınmaz. Bu fıkranın uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Maliye Bakanlığı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve Hazine Müsteşarlığı tarafından müştereken belirlenir.”

Bu düzenlemeye göre;

Özel sektör işverenlerince 4857 sayılı İş Kanununun 30 uncu maddesi kapsamında çalıştırılan 5510 sayılı Kanuna tabi özürlü sigortalılar ile,

5378 sayılı Kanunun 14 üncü maddesinde belirtilen korumalı işyerlerinde çalıştırılan özürlü sigortalıların, Prime esas kazanç alt sınırı üzerinden hesaplanan sigorta primine ait işveren hisselerinin tamamı Hazine tarafından karşılanacaktır.

Kontenjan fazlası özürlü çalıştıran,

Yükümlü olmadıkları halde özürlü çalıştıran işverenlerin,ise bu şekilde çalıştırdıkları her bir özürlü için prime esas kazanç alt sınırı üzerinden hesaplanan sigorta primine ait işveren hisselerinin yüzde ellisi Hazinece karşılanacaktır.

İşveren hissesine ait primlerin Hazinece karşılanabilmesi için;

İşverenlerin çalıştırdıkları sigortalılarla ilgili olarak 5510 sayılı Kanun uyarınca aylık prim ve hizmet belgelerini yasal süresi içerisinde Sosyal Güvenlik Kurumuna vermeleri,

Sigortalıların tamamına ait sigorta primi sigortalı hissesine isabet eden tutar ile Hazinece karşılanmayan işveren hissesine ait tutarın tamamını ödemiş olmaları,şarttır.

İşveren tarafından ödenmesi gereken primlerin geç ödenmesi halinde, Hazinece Sosyal Güvenlik Kurumuna yapılacak ödemenin gecikmesinden kaynaklanan gecikme zammı, işverenden tahsil edilir.

Hazinece karşılanan prim tutarları gelir ve kurumlar vergisi uygulamalarında gider veya maliyet unsuru olarak dikkate alınmaz.

Bu özürlü istihdam teşviki kapsamına, kamu idareleri hariç 506 sayılı Kanun kapsamındaki sigortalılara ilişkin matrah ve oranlar üzerinden olmak üzere, 506 sayılı Kanunun geçici 20

nci maddesi kapsamındaki sandıkların statülerine tabi personeli de girer.

Uygulama 01/07/2008 tarihinden itibaren geçerlidir.

Konuya ilişkin olarak 2008/77 sayılı SGK genelgesi yayınlanmıştır.

6111 sayılı Kanun ile 5510 sayılı Kanunda yapılan değişiklik sonucunda, 01.03.2011 tarihinden itibaren gerek diğer bir prim desteği kapsamına, gerekse beş puanlık prim desteği kapsamına giren bir sigortalı için, ilgili kanunda mükerrer yararlanılamayacağı hususunda bir düzenleme bulunmayan hallerde, aynı dönemde aynı sigortalı için iki ayrı kanunda öngörülen prim desteklerinden yararlanılması mümkün hale getirilmiştir. Bu durumda, her iki destek kapsamına giren sigortalılardan dolayı öncelikle beş puanlık prim desteğinden, ardından diğer kanunda öngörülen destekten yararlanılabilecektir.

5510 sayılı Kanunun 81. maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendinde yapılan bu düzenleme ile 2011/Mart ayına ilişkin aylık prim ve hizmet belgesinden başlamak üzere kapsama giren ve yasal ödeme süresi geçmiş prim, idari para cezası ve bunlara ilişkin gecikme cezası ve gecikme zammı borcu bulunmayan işverenlerce

4857 sayılı Kanunun 30. maddesinin altıncı fıkrasında öngörülen sigorta prim desteğinden yararlanılması sırasında, öncelikle 5510 sayılı Kanunun 81. maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendinde öngörülen beş puanlık prim desteğinden yararlanılacak, ardından belirtilen Kanunlarda öngörülen desteklerden, işveren hissesine isabet eden beş puanlık kısım düşüldükten sonra kalan işveren hissesi üzerinden ilgili kanunlarda öngörülen oranlar üzerinden yararlanılabilecektir.

Bu Teşvik Kapsamına Giren İşyerleri Aşağıdaki Tabloyu Doldurarak Ocak Ayında Türkiye İş Kurumuna Vereceklerdir:

4857 sayılı Kanunun 30. maddesinde öngörülen sigorta primi işveren hissesi teşvikinden yararlanmakta olan işverenlerin, her yılın Ocak ayında özürlü sigortalı çalıştırdıklarına dair (Ek-1) belgelerini Türkiye İş Kurumu İl/Şube Müdürlüklerinden onaylatarak işyerinin bağlı bulunduğu Sosyal Güvenlik İl/Merkez Müdürlüğüne ibraz etmeleri gerektiğinden, bu belgelerin her yılın Ocak ayında ibraz edilmemesi halinde, aylık prim ve hizmet belgelerinin 14857 veya 54857 sayılı Kanun türü seçilerek gönderilmesinin engellenmesi amacıyla daha önce verilmiş olan “kod” ilgili ünitece kaldırılacak ve bahse konu belgenin yeniden ibrazına kadar bu işverenler söz konusu Kanunda öngörülen teşvikten yararlandırılmayacaktır.

Ek: 1- 4857 sayılı İş Kanunun 30. maddesine göre özürlü sigortalı çalıştıran işverenlere Türkiye İş Kurumunca verilecek belge


TÜRKİYE İŞ KURUMU................................... İL/ŞUBE MÜDÜRLÜĞÜ

4857 sayılı İş Kanunun 30. Maddesine Göre Özürlü Çalıştıran İşverenlere

Sigorta Primi İşveren Hissesi Teşvikinden Yararlanmak Amacıyla Verilecek Belge

İşverenin Ad-Soyadı / Unvanı : (Ait Olduğu Ay/Yıl : ..................../200.....)

 

 

 

 

 


İşyeri Sicil No :

İşyeri Adresi :

İşyerinde Çalıştırılan Özürlünün

Kontenjan Dahilinde Çalıştırılmaktadır.

Kontenjan Fazlası Olarak veya Yükümlü Olunmadığı Halde Özürlü Statüsünde Çalıştırılmaktadır.

Korumalı İşyerinde Çalıştırılmaktadır.

TC Kimlik No

Adı-Soyadı

İş Kurumuna Tescil Tarihi

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

AÇIKLAMA:

1- Hiçbir sütun boş bırakılmayacak, kullanılmayan sütunlar (0) ile kapatılacaktır. ONAY

2- Hangi kapsamda çalıştığı (*) ile işaretlenecek, diğer sütunlar (0) ile kapatılacaktır. İl/Şube Müdürlüğü

3- Kontenjan fazlası olarak veya yükümlü olunmadan çalıştırılanlara ilişkin belge düzenlenmiş

olanlar Kontenjan dâhilinde çalışmalarını sürdürdüğü takdirde belge tekrar verilecektir.

4- İşten çıkışlar için belge verme zorunluluğu bulunmamaktadır.

5- İşe tekrar girişlerde belge yeniden düzenlenecektir.

 

 

 

Vedat İlki 06.01.2012

13 Ocak 2012 Cuma

SGK'nın bu üç mektubundan birisi size de gelebilir

 

Dikkat! Bu üç mektuptan biri size gelebilir. Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK), genel sağlık sigortası uygulamasını anlatmak üzere yaklaşık 2 milyon kişiye gönderilmek üzere 3 ayrı mektup hazırladı.

Hürriyet.com.tr’nin henüz gönderilmeden ulaştığı bu mektuplar “Değerli Genel Sağlık Sigortalımız” cümlesiyle başlıyor. SGK Prim Hizmetleri Genel Müdür Vekili Mustafa Kuruca, imzasını taşıyor.

SİGORTASI DA YEŞİL KARTI DA OLMAYANLAR

SGK’nin ilk mektubu hiçbir sosyal güvencesi olmayan, yeşil karta da başvurmayan yaklaşık 1 milyon 700 bin kişiye gidiyor. 1 Ocak 2012 tarihi itibariyle Genel Sağlık Sigortası uygulamasının başladığı belirtilerek, “T.C. İçişleri Bakanlığı Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğünden Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi ile Kurumumuz ve yeşil kart kayıtları dikkate alınarak MERNİS sorgulaması sonucunda, herhangi bir sosyal güvencenizin olmadığı tespit edilmiştir” deniyor.

Genel sağlık sigortası tescilinin yapılması için en yakın sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakfına giderek ‘gelir testi’ yaptırmaları isteniyor. Testin sonucuna göre prim ödemeden sağlık yardımından yararlanabilecekleri vurgulanıyor. Ancak hanedeki gelirin asgari ücretin üçte biri ile asgari ücretin iki katına kadar olması durumunda yüzde 12 oranında ‘sağlık primi’ ödemeleri gerektiği belirtiliyor.

BAŞVURMAYANIN GELİRİ 1800 TL SAYILACAK

Mektupta gelir testi yaptırmamaları durumunda aile içindeki gelirin kişi başına düşen aylık tutarının asgari ücretin iki katından fazla olduğu (1.773 TL) varsayılacağı söyleniyor. Tescil işleminin de bu gelir üzerinden yapılacağı vurgulanıyor.

1 AY İÇİNDE BAŞVURUN

Bu sözlerin ardından “Bu nedenle, gelir testi yaptırmak için bu yazının tarafınıza ulaştığı tarihten itibaren en geç bir ay içinde ikamet ettiğiniz il/ilçe sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarına başvurmanız gerekmektedir. Aynı hanede birden fazla aile yaşaması halinde; ailelerden birine yapılan bildirim hane içerisinde yaşayan tüm ailelere yapılmış sayılacaktır” deniliyor.

Bu mektubun aynı adreste yaşayan 18-20 yaş arasında lise öğrenimi gören veya yükseköğrenim gören 25 yaşından küçük ve evli olmayan çocuklar adına gönderilmesi durumunda anne veya babanın Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı’na başvurmasının yeterli olacağı belirtiliyor.

EV İŞLERİNDE VEYA PARTTİME İŞLERDE ÇALIŞANLAR BU MEKTUP SİZE!

SGK, ikinci mektubu ise kısmi süreli veya çağrı üzerine çalışanlar ile ev hizmetlerinde 30 günden az çalışanlara gönderiyor. Mektupta, “İşvereninizce verilen sigortalı işe giriş bildirgesinde 4857 sayılı Kanun gereğince kısmi süreli/çağrı üzerine ya da ev hizmetlerinde 30 günden az çalıştığınız tespit edilmiş olup, genel sağlık sigortalılığınız asgari ücret üzerinden hesaplanan prim üzerinden re’sen başlatılmıştır” deniyor.

Genel sağlık sigortası kapsamında ödenmesi gereken prim tutarın belirlenmesi için Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarına başvurarak gelir testi yaptırmaları gerektiği vurgulanıyor. Gelir durumuna göre de ödenmesi gereken prim tutarları hakkında bilgi veriliyor.

Gelir testi yaptırılmaması halinde ise gelirlerinin asgari ücretin 2 katından fazla olduğu kabul edilerek yüksek oranlı prim tahsil edileceği vurgulanıyor.

İSTEĞE BAĞLI PRİM ÖDEYİN!

Bu bilginin ardından kısmi çalışanlara gelir testi yerine isteğe bağlı sigortalı olmaları öneriliyor. “4857 sayılı Kanun gereğince kısmi süreli/çağrı üzerine ya da ev hizmetlerinde 30 günden az çalışmanız nedeniyle eksik sürelerinizi (4/a) kapsamında isteğe bağlı sigortalı olarak prim ödemeniz mümkün olup isteğe bağlı sigortaya müracaat etmeniz halinde ayrıca genel sağlık sigortası primi ödemenize gerek bulunmamaktadır” deniliyor.

YABANCILAR SGK’YE

Üçüncü mektup ise Türkiye’de 1 yıl ve üzeri süredir ikamet eden ancak ülkelerinde sosyal güvencesi olmayan yabancılara gönderilecek. Mektupta 5510 sayılı yasa gereği 1 Ocak 2012 tarihinden itibaren ülkede yaşayan herkesin genel sağlık sigortası kapsamına alındığı belirtildi.

Bu çerçevede Türkiye’de kesintisiz 1 yıllık ikamet süresini dolduran yabancı ülke vatandaşlarının da başka bir ülke mevzuatı kapsamında sigortalılığının bulunmaması nedeniyle ‘tescil’ işlemi yaptırmaları gerektiği vurgulandı.

Mektupta, “T.C. İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü’nden alınan kayıtlara göre ülkemizde kesintisiz bir yıldan fazla ikamet ettiğiniz tespit edilmiştir. İlgili bulunduğunuz ülke mevzuat kapsamında sigortalı değilseniz, 1/1/2012 tarihinden itibaren bir ay içinde genel sağlık sigortası giriş bildirgesi ile ikamet ettiğiniz yerdeki sosyal güvenlik il müdürlüğü/sosyal güvenlik merkezine başvurmanız gerekmektedir” denildi.

BAŞVURMAYANA 886 LİRA CEZA KESİLECEK

Mektupta bu durumda olan yabancıların başvurmamaları halinde, tescil işleminin re’sen yapılacağı ve gelirlerinin brüt asgari ücretin 2 katı üzerinden varsayılarak aylık yüzde 12 prim ödemeleri gerekeceği vurgulandı.

31 Ocak’a kadar başvurulmaması halinde brüt asgari ücret yani 886 TL tutarında idari para cezası kesileceği duyuruldu.

KRONİK HASTALIKLAR KAPSAM DIŞI

Ayrıca Genel sağlık sigortası kapsamına girmeden önce kronik hastalıkları olan yabancı ülke vatandaşlarının bu hastalıklara ilişkin giderlerinin SGK tarafından karşılanmayacağı belirtildi.

 

 

KISMİ ÇALIŞANLAR

 

Sayın;

………………………………

………………………………

………………………………

………………………………

 

5510 sayılı Kanunun genel sağlık sigortasına ilişkin hükümleri 1/1/2012 tarihinden itibaren tüm vatandaşlarımız için uygulanmaya başlanmıştır.

5510 sayılı Kanunun 88 inci maddesinin dördüncü fıkrası gereğince 4857 sayılı İş Kanununun 13 ve 14 üncü maddelerine göre kısmi süreli veya çağrı üzerine çalışanlar ile ev hizmetlerinde ay içerisinde 30 günden az çalışan sigortalılardan eksik sürelerini 5510 sayılı Kanunun (4/a) bendi kapsamında isteğe bağlı sigortaya tabi prim ödeyerek tamamlayanlar hariç olmak üzere diğer sigortalıların kalan sürelerini, 1/1/2012 tarihinden itibaren (60/g) bendi kapsamında 30 güne tamamlanması zorunludur.

Söz konusu hüküm gereğince işvereninizce verilen sigortalı işe giriş bildirgesinde 4857 sayılı Kanun gereğince kısmi süreli/çağrı üzerine ya da ev hizmetlerinde 30 günden az çalıştığınız tespit edilmiş olup, genel sağlık sigortalılığınız asgari ücret üzerinden hesaplanan prim üzerinden re’sen başlatılmıştır.

Genel sağlık sigortası kapsamında ödeyeceğiniz primlerin belirlenmesi için ikametinizin bulunduğu yerdeki sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakfına müracaat ederek gelir testi yaptırmanız gerekmektedir.

Gelir testi yaptırmanız halinde yapılan gelir testi sonucuna göre prim ödemeden Kurumumuz sağlık yardımlarından faydalandırılmanız ya da tespit edilen aile içindeki gelirinizin kişi başına düşen aylık tutarı;

· Asgari ücretin üçte birinden asgari ücrete kadar olması halinde asgari ücretin brüt tutarının üçte biri,

· Asgari ücretten asgari ücretin iki katına kadar olması halinde asgari ücretin brüt tutarı,

· Asgari ücretin iki katından fazla olması halinde asgari ücretin brüt tutarının iki katı,

üzerinden %12 oranında prim ödeyerek sağlık yardımlarından faydalanmanız mümkün olacaktır.

Ödemeniz gereken prim tutarınız, gelir durumunuzda ve asgari ücrette meydana gelen değişikliklere göre değişecektir.

Gelir testi yaptırmak istememeniz halinde ise aile içindeki gelirin kişi başına düşen aylık tutarının, asgari ücretin iki katından fazla olduğu kabul edilerek prim tahsilatı yapılacaktır.

4857 sayılı Kanun gereğince kısmi süreli/çağrı üzerine ya da ev hizmetlerinde 30 günden az çalışmanız nedeniyle eksik sürelerinizi (4/a) kapsamında isteğe bağlı sigortalı olarak prim ödemeniz mümkün olup isteğe bağlı sigortaya müracaat etmeniz halinde ayrıca genel sağlık sigortası primi ödemenize gerek bulunmamaktadır.

Bilgilerinize rica ederim.

 

 

   

HİÇBİR SSOSYAL GÜVENCESİ OLMAYANLAR

 

 

Sayın;

………………………………

………………………………

………………………………

………………………………

Değerli genel sağlık sigortalımız,

 

1/1/2012 tarihinden itibaren tüm vatandaşlar, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu gereğince Kurumumuz tarafından genel sağlık sigortası kapsamına alınacaktır.

T.C. İçişleri Bakanlığı Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğünden Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi ile Kurumumuz ve yeşil kart kayıtları dikkate alınarak MERNİS sorgulaması sonucunda, herhangi bir sosyal güvencenizin olmadığı tespit edilmiştir.

1/1/2012 tarihi itibariyle genel sağlık sigortalılığı tesciliniz asgari ücret üzerinden re’sen yapılmış olup 5510 sayılı Kanunun 60 ıncı maddesinin (g) bendi kapsamında yapılan tescilinize esas olmak üzere aile içindeki gelirin kişi başına düşen aylık tutarının belirlenmesi için sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarına başvurarak gelir testi işlemi yaptırmanız gerekmektedir.

Gelir testi yaptırmanız halinde yapılan gelir testi sonucuna göre prim ödemeden Kurumumuz sağlık yardımlarından faydalandırılmanız ya da tespit edilen aile içindeki gelirinizin kişi başına düşen aylık tutarı;

· asgari ücretin üçte birinden asgari ücrete kadar olması halinde asgari ücretin brüt tutarının üçte biri,

· asgari ücretten asgari ücretin iki katına kadar olması halinde asgari ücretin brüt tutarı,

· asgari ücretin iki katından fazla olması halinde asgari ücretin brüt tutarının iki katı, üzerinden %12 oranında prim ödeyerek sağlık yardımlarından faydalanmanız mümkün olacaktır. Ödemeniz gereken prim tutarınız, gelir durumunuzda ve asgari ücrette meydana gelen değişikliklere göre değişecektir.

Gelir testi yaptırmak istememeniz halinde ise aile içindeki gelirin kişi başına düşen aylık tutarının, asgari ücretin iki katından fazla olduğu kabul edilerek tescil işleminiz yapılacaktır.

Bu nedenle, gelir testi yaptırmak için bu yazının tarafınıza ulaştığı tarihten itibaren en geç bir ay içinde ikamet ettiğiniz il/ilçe sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarına başvurmanız gerekmektedir.

Aynı hanede birden fazla aile yaşaması halinde; ailelerden birine yapılan bildirim hane içerisinde yaşayan tüm ailelere yapılmış sayılacaktır.

Diğer taraftan, bu yazının aynı adreste yaşayan eşiniz, 18 yaşından büyük lise öğrenimi gören 20, yükseköğrenim gören 25 yaşından küçük ve evli olmayan çocuklarınız adına gönderilmesi halinde ise aileden eşlerden birinin başvurusu yeterli olacaktır.

Bilgilerinizi rica ederim. 

 

 

YABANCI UYRUKLULAR

 

T.C.

SOSYAL GÜVENLİK KURUMU BAŞKANLIĞI       

 

                                                                                                                                                            

                                                                                                        

              Sayın;

              …………………………………..

              …………………………………..

              …………………………………..

              …………………………………..

 

 

              1/10/2008 tarihinde 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu yürürlüğe girmiş ve ülkemizde ilk defa genel sağlık sigortası uygulaması başlamıştır. Genel sağlık sigortasının uygulanmaya başlaması ile birlikte Kanunun geçici 12 nci maddesinde geçiş süresi öngörülmüştür.

              Geçiş süresinin sona erdiği 1/1/2012 tarihinden itibaren tüm vatandaşlar, 5510 sayılı Kanun gereği Kurumumuz tarafından genel sağlık sigortası kapsamına alınmıştır.

              Bunun yanı sıra ülkemizde devamlı olarak ikamet eden yabancı ülke vatandaşları da yabancı bir ülke mevzuatı kapsamında sigortalılığının bulunmaması ve Türkiye’de kesintisiz bir yıllık ikamet süresini doldurması halinde, Kanunun 60 ıncı maddesinin birinci fıkrasının (d) bendi kapsamında tescil edilecektir.

              T.C. İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü’nden alınan kayıtlara göre ülkemizde kesintisiz bir yıldan fazla ikamet ettiğiniz tespit edilmiştir. İlgili bulunduğunuz ülke mevzuat kapsamında sigortalı değilseniz, 1/1/2012 tarihinden itibaren bir ay içinde genel sağlık sigortası giriş bildirgesi ile ikamet ettiğiniz yerdeki sosyal güvenlik il müdürlüğü/sosyal güvenlik merkezine başvurmanız gerekmektedir.

              Genel sağlık sigortası giriş bildirgesi ile Kurumumuza başvurmanız halinde Kanunun 60 ıncı maddesinin birinci fıkrasının (d) bendine göre genel sağlık sigortalısı olarak tescil edilecek ve asgari ücretin brüt tutarının iki katı üzerinden %12 oranında prim ödeyerek sağlık yardımlarından faydalanmanız mümkün olacaktır. Ayrıca asgari ücrette meydana gelen değişikliklere göre de ödemeniz gereken prim tutarınız değişecektir.

              1/1/2012 tarihinden itibaren süresi içinde genel sağlık sigortası giriş bildirgesiyle Kurumumuza müracaat etmemeniz halinde 61 inci maddenin beşinci fıkrası gereği tarafınıza Kanunun 102 nci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendine göre idari para cezası uygulanacaktır.

              Genel sağlık sigortası kapsamına girmeden önce kronik hastalıkları mevcut olan yabancı ülke vatandaşlarının kronik hastalıklarına ilişkin sağlık finansmanı, Kanunun 64 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi gereğince Kurumumuzca karşılanması mümkün olmayacaktır.

              Bilgilerinizi rica ederim.